Anti-lirik şiirimizin abisi: Ece Ayhan
Ali Özgür Özkarcı’nın 2018 sonunda yayımlanan kitabı Ece Ayhan: Şiir, Tarih, İdeoloji altı denemeden oluşuyor. Özkarcı’nın bu denemelerde çizdiği Ece Ayhan portresi, şairin hem Türkçe şiirle, dünya sanatındaki gelişmelerle, farklı edebî türlerle ilişkisi açısından bir bağlam kuruyor hem de Ece Ayhan’ın “öfkesinin” tarihsel ve toplumsal karşılığını irdeliyor. Kitabın “Ekler” başlığı altında yer alan denemelerinden biri “Ece Ayhan ile Anti-Lirizm” başlığını taşıyor. Bu bölümdeki tezler, Özkarcı’nın 8 Ocak 2019’da Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’ndeki Şiir Gecesi’nde yaptığı konuşmanın da hem çıkış hem varış noktasını oluşturdu diyebiliriz.
Önce kitaptan bir paragraf aktaralım:
Ece Ayhan…, dahil edildiği İkinci Yeni şiiri içinde daha ayrıksı bir noktada değerlendirilmeli. Türkçedeki anti-lirik şiirin “babası” olmasa da “abisi” sayılabilecek bir şair. Asla modern Türkçe şiirin geleneksel sesi ile alışverişi olmadı. “Kapalı” tanımı bunun için yeterli değil ama dizge dışılık, parçalı imgesellik, düzyazıya yatkınlık; her şeyden de öte modern Türkçe şiirde hikâyeden gelen belki de tek şair olması nedeniyle, kendisini anti-lirik şiirin “abisi” saymak için oldukça yeterli sebepler mevcut.
Özkarcı, söze tam da buradan başladı. Başlarken de, “Edebiyat Evi’nin en sevdiğim yönlerinden biri kürsüsünün olmaması; eşitlikçi bir şekilde oturmamız, tebliğci bir konuma izin vermemesi” dedi. Yapacağı konuşmanın katılımcıların da yorum ve katkılarıyla akması için bir davetti bu aslında.
Bir soru attı sonra ortaya: “Ece Ayhan’ı oluşturan kim?”
Şairler her zaman başka şairlerden, yazarlardan el almıştır elbette. Nâzım Hikmet’e Yahya Kemal ve Tevfik Fikret’le ilişkisini gözardı ederek bakamayız mesela, Özkarcı’nın deyişiyle “Tanzimat’ın epik dekorunu değiştiren bir şair” olarak konumlayabiliriz onu. Başka birçok şairde “kanon etkisi”nin izini sürebiliriz.
“Ece Ayhan’da ise böyle bir şey yok” dedi Özkarcı. Gramer dışı, devrik ifadelendirmelerle ilerleyen bir dili var Ece Ayhan’ın; karşılığını Türk şiirinde göremediğimiz dizge dışı bir şiir yazıyor.
Peki kim oluşturdu onu? En çok kimden etkilendi?
Özkarcı, “başat kaynak” olarak Sait Faik’i görüyor. “Ece, modern Türk şiirinde sadece hikâyeden, modern düzyazıdan el alan o gün itibariyle tek şairdir” diyor: “Ece de şiirlerinde hikâye anlatıyor ama bunu tamlamaları tersine çevirerek, bakışımsızlık (kakafoni) yaratarak yapıyor. Kendine has bir anlatım düzeni kuruyor.”
Ece Ayhan’ın Sait Faik’le diğer bir ortak yanı da “aylaklık.” Konuşmasının kitabını da yankılayan bu bölümünde “Sait Faik’in aylaklığını başıbozukluk ile harmanlayıp başka bir toplumdışılığı inşa etmiştir” diyor Özkarcı Ece Ayhan için.
1968’de çıkan Ortodoksluklar, “dramatik şiir bir kenara bırakılırsa, Türkçede o zaman kadar üçüncü tekil şahısta yazılmış ilk şiir kitabı” Özkarcı’ya göre.
Dinlerken vurgularından, atıflarından daha iyi anlıyoruz ki, Kınar Hanımın Denizleri, Ortodoksluklar, Bakışsız Bir Kedi Kara Özkarcı’nın Ece Ayhan okumasında en önemli yere sahip olan kitaplar.
Oysa mesela 12 Mart atmosferinde yayımlanan Devlet ve Tabiat, Ece Ayhan’ın daha geniş bir kesimce sevilen, bilinen kitabıdır. “Çünkü daha açıktır,” diyor Özkarcı, “hem Türkçe okurun kulak takıntısına karşılık veren bir kitaptır hem de yine Türkçe okurun en çok sevdiği şeyi yapar burada, hitap eder. Benim gevşek, enerjisini düşük bulduğum son dönem Ece Ayhan şiiri, hitap ettiği için daha tanıdık geliyor okura, daha çok seviliyor.”
Konuşmasında Ece Ayhan’ın siyasi bakışına da değindi Özkarcı. “Anti-kemalist ve anti-ittihatçı bir kurgu” öne çıkıyor burada. Özkarcı’ya göre, “Ece Ayhan için çok da bilerek değil ama kendi isyan güdüsünün, çıplak öfkesinin yatağını bulduğu yerdir anti-kemalizm. Parayı reddeden, parayı dışlayan biridir Ece ama ‘anarşist’ denemez ona. Bir sokak çocuğunun öfkesini taşır. Bütün kurumlara mesafelidir. Ece’de hep bir ‘dışardalık’ vardır. ‘Yeşil gözlü’ olmadığını bilir. İdrisçiliği (İdris Küçükömer’in görüşlerine yakınlığı) kullanır ama Denizleri Yusufları da yâd eder, sistemle kavga eden herkesten, en çok da kadınlardan yanadır.”
Ece Ayhan şiirinde kadının yeri hep önemli oldu. Özkarcı gibi söylersek, “Ece’de kadının temsil kuvveti hep vardı.” Burada Oğuz Demiralp’e atıfla, Ece Ayhan’ın “örtük” eşcinselliğinin de etkisine değindi Özkarcı; şairin lumpenlerin dilini kullanmasının, kent yoksullarını anlatmasının ve ilk şiirinden son şiirine kadar her zaman emeğiyle ve cinsel kimliğiyle ezilmiş kadınları, belki de hep aynı kadını anlatmasının altını çizdi. “Kimdi o kadın? Anne midir o? Bilemeyiz.”
Konuşma giderek, soruların da desteğiyle, Ece Ayhan’ın ötesine şiirin bugününe ve geleceğine taşınırken, konumuzun odağına yani “anti-lirizm”e geri döndük.
“Anti-lirizm lirik olmayan demek değil” Özkarcı’nın dilinde; lirizmin sahtelikle eşitlenme ihtimalini gözeten, çok kullanılan imgelerden kaçınan, modern Türkçe şiirin edasını, tonlamalarını dışlayan, giderek bir performans sanatına dönüşen bir şiirden söz ediyor o.
Ece Ayhan’ın anti-lirik şiirimizin abisi olmasını da bu çerçeveye oturtuyor: “Gelenekselle bağlantısızdı sanki, dizeye dayanan, mazmunlara gönderme yapan bir şey yazmadı hiç. Modern Türkçe şiirin hikâyeden gelen tek şairi olmasının, düzyazıya çok yakın durmasının yanı sıra geleneksel ses kalıplarını, imge örgüsünü ve hitap biçimlerini de kullanmadı. Sözdizimimi bozmakla kalmadı, duygulanımı da altüst etti.”
Burada tam da bugün yazılan Türkçe şiire, “anti-lirik” tutumla yazan çağdaş şairlere geliyor söz. Konuştukça Ece Ayhan’ın bugüne ait olduğunu daha iyi kavrıyoruz.