“Nietzsche’nin üst-insanı bir sanatçıdır”
İstanbul Edebiyat Evi’nde “Felsefe Konuşmaları”nın ilkini 15 Ekim 2018’de, yani Friedrich Nietszche’nin 174. doğum gününde yaptık. Konumuz, yeryüzünün belki de en çok tartışılan ve en yanlış anlaşılan filozoflarından biri olarak nitelendirebileceğimiz Nietzsche, konuğumuz ise edebiyatçı ve felsefeci Ahmet Soysal’dı.
Nietzsche coşkusu, heyecanı, sık sık metaforlara başvurması, hikâyeler anlatması ve çoğu zaman aforizma denebilecek bir tarzda yazmayı tercih etmesiyle felsefe dünyasında kendine has bir yere sahip. Ancak Nietzsche hep yanlış anlaşılan ve yanlış anlatılan kavramlarının gölgesinde kaldı. “Üst insan” kavramı, hayatının son yıllarında delirmesiyle birleşince, kendini herkesten üstün gören, küstah, kibirli, tamahkârlığının pençesinde aklını kaçırmış bir çılgın filozof imgesi yaratıldı. Oysa Nietzsche’nin bizlere anlatmak istediğinin bundan çok uzak, hattâ bunun tam tersi olduğunu söylüyor Soysal.
“Üst insan, üstün insan gibi anılıyor, halbuki Nietzsche üstün insan kavramını sürekli eleştiriyor. Burada söz konusu olan üst insan, insanı aşmış insan anlamını taşıyor,” diyor Soysal: “Üstün insan ile üst insan arasında bir karşıtlık var. Üstün insanın üst insan olma şansı yok.” Kavramın ortaya atıldığı, Böyle buyurdu Zerdüşt’ün dördüncü kitabında Zerdüşt’ün aslanının üstün insanlara kükrediğine, Zerdüşt’ün ise “son günahım onlara acımakmış” dediğine dikkat çekiyor sonra.
Nietzsche, sanıldığının aksine kendini tüm insanlıktan üstün gören bir filozof değildi, hattâ hayatı boyunca yazdığı tüm yapıtlarında, ona atfedildiği gibi davranan herkesi sivri bir dille eleştirdi. Soysal, üst insan kavramının “insanın kendisini aşmasıyla,” yani “hayata karşı değil, hayatı olumlayarak yaşamasıyla” ilgili olduğunu anlatıyor.
Ahmet Soysal’ın konuşmasındaki önemli parantezlerden biri de Nazilerin nasıl Nietszche’yi “seçmeci” bir yaklaşımla okuyup sadece işlerine gelen bölümleri alıp yanlış yorumlayarak nasyonal sosyalizmin düşünsel önderi gibi lanse etmiş oldukları... Nietszche’nin anti-Semitik mesajları, ırkçılığa karşı çıkması, Almanları eleştirmesi Nazilerin defterinde yer bulmuyor kendine. Üst-insan kavramı içeriğinden tamamen uzak bir şekilde genetik kodlarla ilgili ırkçı bir nosyon gibi öne sürülüyor bu çevrelerce.
Benzer bir yanlış anlamayı, Türkiye’deki sol entelektüel çevreler de yapıyor uzun süre. Nietszche’yi eksik ve yanlı yorumlarından okuyup aşırı sağ bir ideolog düzeyine indirgediklerini, onu düşmanlaştırdıklarını anlatıyor Soysal; “kendimi o sol çevreler içinde çok yalnız hissetmiştim” diyor bir ara ve onu dinledikçe daha iyi kavrıyoruz ki, Nietzsche’nin kendisine yakıştırılanlarla ilgisi yok.
Klasik anlamda bir felsefeci değil Nietzsche. Başyapıtı, Böyle buyurdu Zerdüşt ise sıradan, alışılageldik bir felsefe kitabı değil. Başka hiçbir felsefe kitabına benzemiyor. “Felsefe kitapları sistematik bir düzen içinde adım adım ilerleyen sistematik bir yöntemle bazı kavramların açıklandığı ve yeni kavramların sunulduğu kitaplardır,” diyor Soysal. Oysa Nietzsche’nin kitapları daha çok edebiyatı, denemeleri andırıyor. Soysal, Nietzsche’nin sadece ilk kitabı Tragedyanın Doğuşu’nun bir bütün olduğunu, ardından ise eserlerini hep parçaladığını anlatıyor. Bu anlamda Nietzsche aforizmalardan ve özellikle de, düşünsel öğreti içeren ve ahlâki yön gösteren söz anlamında Fransızların “maxime” geleneğinden esinlendiğini vurguluyor Soysal. Aforizmaların, bugün sosyal medyada rastladığımız gibi değil, aksine son derece zor yazılar olduğunun da özellikle altını çiziyor. Nietzsche de bu gelenekten bir hayli yararlanmış. Nietzsche’nin etkilendiği bir diğer yer ise Doğu, özellikle de İran edebiyatı. Soysal, Nietzsche’nin yazdıklarının yer yer Mesnevi’ye çok benzediğine dikkat çekiyor.
Soysal’a göre Nietzsche’nin bir diğer önemli kavramı yaratıcılık. Olmuş olan her şey Nietzsche için üç unsurdan oluşuyor: Parça (fragman), bilmece ve “gaddar rastlantılar”, yani beklenmedik talihsiz olaylar. Yaratıcılık da aslında bu üçünü toparlayıp birleştirmek anlamına geliyor. Kurtuluş ya da selametin yolu bundan geçiyor: “Karşımıza hep gaddarca, parça parça şeyler, bütünlüğü olmayan şeyler çıkıyor. Nietzsche ise ‘ben bunu olumlayacağım, hattâ bunu isteyeceğim’ diyor.” Soysal’a göre “ancak çok acı çekmiş birisi bunu söyleyebilir.” Yaşamın olduğu her yerde istenç de olur diyor Nietzsche aynı zamanda. Yaşama istencinin de tükenmez ve yaratıcı olduğunu söylüyor. Bu yüzden de yaşama istencinin kötücülleştiği insanlara karşı çıkıyor. Zerdüşt’ün de üst insan olma yolunda öğretisi bir anlamda bu: Oluşu kabul etmek ve yaşayarak yaratmak.
Nietzsche’yi büyüleyici kılan bir diğer şey ise yayımladıkları kadar yayımlanmamış not da bırakmış olması. Soysal, Nietzsche’nin özellikle 1886 sonlarından itibaren ilk defa aforizma dışında yazmaya başlayarak sistematik bir kitaba doğru yöneldiğini söylüyor. Ancak sağlık sorunları nedeniyle bu çalışmalarını sonlandıramamış.
Nietzsche’nin felsefesinde “hayatın sürekli kıpırdadığını” söylüyor Soysal. Karamsarlığa karşı iflah olmaz bir coşku mevcut. Ancak, günümüzde ideolojik bakış açılarının Nietzsche’yi abarttığını da belirterek şunları söylüyor: “Nietzsche devrim yapmakla ilgilenmiyor. Sosyalizmi, insanları eşitleyici, özgünlükleri bastıran bir ideoloji olarak görmüştür. Faşist değil ama devrimci de değil. Aslında çok çağdaş biri. Sorduğu sorular güncelliğini koruyor. Hâlâ genç bir düşünür ve düşünce. Hegel ise yanında kokuşmuş. Bir çeşit kâhin gibi bir yanı da var Nietzsche’nin.” 174 yaşında bile genç kalan bir filozof!
Belki de en önemli özelliği çok iyi bir yazar olması. Böyle buyurdu Zerdüşt’ün Almancası edebî olarak çok güçlü bir kitap. “Sanatçı-filozof diyesim var,” diyor Soysal. Bu kadar iyi bir yazar ve düşünürün örneği yok.”
Peki “üst-insan” nasıl olunur? Soysal’a göre, o da yaratmakla ilgili. Hayatın bize verdiklerini olumlamanın, bütünleştirip başka bir şeye dönüştürmenin tek yolu da bu aslında. “Üst-insan olsa olsa bir sanatçıdır, bir yazardır benim gözümde” diyor Soysal, “ama herhangi bir sanatçı değil, gerçekten yaratıcı üretim içindeki biri.”
Nietzsche’nin 174 mumunu üflerken, yapıtlarını yeni bir gözle tekrar okuma isteğiyle evimizden ayrılıp evlerimize dönüyoruz. İstanbul Edebiyat Evi’nde birlikte düşünmeye, yeni etkinliklerle devam edeceğiz. Zerdüşt’ün vasiyetine göz kırparak, konuşarak, tartışarak, sorup sorgulayarak yaratıcı bir hayatı mümkün kılmak için.