"Cyrano olma ihtimali hoşuma gidiyor"
İyi bir silahşor, güçlü bir şair, harika bir deli, fena bir âşık Cyrano de Bergerac. Bu karakterin adını taşıyan, çok sevilen, çok sahnelenen ve performansının çok da zor olduğu söylenen oyun, İstanbul'un bağımsız sahnelerinden Kumbaracı50’nin pandemi sonrası “yaşama dönüş” oyunu oldu bir bakıma. Biz de Sonbahar 2021 sezonumuzda biraz bu oyun üzerine konuşalım istedik. Cyrano Kumbaracı50’nin sanat yönetmeni Yiğit Sertdemir’le Ayşen Güven'in yaptığı kapsamlı söyleşinin odağındaydı.
İstanbul Edebiyat Evi olarak Kumbaracı50’nin sahnesine konuk olduğumuz bu söyleşide, Sertdemir, kendi evlerinde olmanın hüznünü ve heyecanını bir arada yaşadığını anlattı. Gerçi "Kumbaracı50'yi yeniden hayata döndürdü" diyoruz ama aslında oyun bu sahnede sahnelenmiyor. Cyrano’yu Kumbaracı50 sahnesine uyarlamayı tercih etmediklerini ancak başka sahnelerde oynamaya devam edeceklerini söyleyen Yiğit Sertdemir “Kumbaracı50 kapanmasın!” dilekleriyle geçen bir kışı geri bıraktıklarını hatırlatınca şöyle dedii:
“Yeniden açmış olmak tabii ki çok acayip. O eski normal dediğimiz örneğin bizde yedi gün oyun olurdu, sürekli bir sirkülasyon halinden sonra geçtiğimiz inginlik durumu çok alışık olmadığımız bir şey. Yeni tanışacağımız bir şey bu. Dolayısıyla bunun heyecanı var.”
Uzun söyleşide, hem yönetmen hem başrol oyuncusu hem de sahne tasarımcısı olduğu oyunla ilgili de çok şey anlattı Sertdemir. “Cyrano olma ihtimali hoşuma gidiyor” derken, Cyrano de Bergerac sahnelemenin neden cesaret istediğini de şöyle açıkladı:
“Kalabalık bir oyun normalde, uzun yıllar da öyle sahnelendi, klasik anlamda da öyle bakıldığı için. Bu anlamda cesaret istiyor doğru. İkincisi, metnin şiirsel gücü meselesine girdiğiniz zaman o vezni seyirciye ulaştırmak ama bu arada bir oyun fikrinin içerisinde kalarak bir şiir okumak değil ve fakat o müziği --tam anlamıyla aslında şahane bir müzik-- seyirciye duyurmak elbette cesaret istiyor."
Cyrano rolünü daha önce Şehir Tiyatrosu’nda Mehmet Birkiye yönetiminde yıllarca oynamış olan Yiğit Sertdemir bu rolün belagat ve fiziksel performans gerektirdiğini de vurguladı. “O günün Fransa’sıyla o günün x yeri bugünün x yeri arasında, Cyrano’nun söyledikleri (açısından) bir fark yok ki” dedi ve yazarı Edmond Rostand’ın metinde çizdiği politik atmosfere dikkat çekti:
"O kadar zekice ki bir tiyatroda başlatmak oyunu. Çünkü oraya herkes girebiliyor. Tiyatronun öyle bir teklifi var. Pandemide bunu tekrar hatırlatmaya çalışırken Cyrano’dan daha uygun nadir metin vardır diye düşündük. Çünkü o salona kardinal geliyor, markiler orda, soyluların hepsi orda… Bir yandan perukaları avlayan çocuk hırsızlar var… Kadetler, askerler orda. Bir yerde iskambil oynanıyor öteki tarafta hırsızlık oluyor öbür tarafta parfümleriyle markizler geçiyor; şiirler, saltanat, içkiler, sahne… Avizeler çekiliyor atmosfer muazzam ama halk da orda. Bütün katmanlar bir arada. Dini temsil eden adam, devleti temsil eden adam, orduyu temsilen edenler ve halkın farklı katmanlarını temsil edenler orda. Bunlar beraberce bir oyun seyredecekler, düşünsenize!”
Oyun bir kabare olarak yazılmasa da kendilerinin kabare formunda yorumladığını anlatan Sertdemir, “Böyle yaptığınızda da mizahı es geçemezsiniz, politik olanı --zaten kökünde var-- es geçemezsiniz.”
“Tiyatro metni edebiyat metni sayılır mı” sorusuna da değinildi söyleşide. Sertdemir'in cevabı önemli bir ayrımın altını çizmeyi de kapsıyordu:
“Aslında diğer bütün edebiyat metinlerinden farklıdır tiyatro metni, birkaç kez doğar çünkü. Edebî metin dediğiniz şey --öykü, şiir, roman vs.-- onun yaratıcısıyla okuru arasında bir mahremdir. Tiyatro metninde araya yönetmen, oyuncu gibi başka unsurlar girer. Tiyatro metni üç boyutludur. Bu farkı gözetmek... faydalı olur.”