Ece Nada

Emin Çelik

Engin Arer

Kübra Ateş

Uğur Savaş

Volkan Parlak

Havva Zorlu

Ece Nada / Karşılaşma_arşiv, Encounter_the archive, 2023

Emin Çelik / Koyun Saymak, Counting Sheep, 2023

Engin Arer / Envanter, Inventory, 2023

Havva Zorlu / Tekrar Bak, Look Again, 2023

Kübra Ateş / Dana Etinin Bölümleri, Veal/Beef Cuts, 2023

Uğur Savaş / Labirent Faresi, Labyrinth Rat, 2023

Volkan Parlak / Haliç Kongre Merkezi, Haliç Congress Centre, 2023

28 Nisan 2023 Cuma 18:00

Animal Gaze

Sanatçılar: Ece Nada, Emin Çelik, Engin Arer, Kübra Ateş, Uğur Savaş, Volkan Parlak, Havva Zorlu

Küratör: Ece Nada

Sergi Açılışı

Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, ilkbahar sezonunda Animal Gaze sergisine ev sahipliği yapıyor. Bu akşam açılışı yapılacak serginin hayvanların gözleriyle dünyaya bakmak için önemli bir deneyim olacağını düşünüyoruz. Açılışımıza bekliyoruz. 

 *Animal Gaze sergisini 2 Haziran 2023'e kadar Pazar hariç her gün 11:00-19:00 saatleri arasında Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi binasında görebilirsiniz.

Sergiyi küratörü Ece Nada şöyle anlatıyor:  

“Animal Gaze” (Hayvan Bakışı) sergisinin fikri, “hayvanlara karşı işlenen suçlar” adı altında bir yargılanmanın hayal edilmesi ile ortaya çıktı ve başladı. Bu başlangıcı bir gelecek kurgusu takip etti ve “sergi içinde sergi” konseptinde dolaylı bir karşılaşma ve yüzleşme ortaya çıktı.  

Jacques Derrida, The Animal That Therefore I am isimli kitabında bir kediyle yaşadığı karşılaşmadan bahseder. Kendisinin kediye baktığı kadar, kedinin de ona baktığını fark eder ve felsefe tarihinde yok sayılan ya da görmezden gelinen bir mesele olarak hayvanların bakışı üzerine düşünmeye başlar. Hayvanların da dışarıya yönelttikleri ve aslında pek de bilmediğimiz, belki de hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğimiz bakışları olduğunu fark etmek, dallanıp budaklanan bir düşünce zincirine götürür bizi. Hayvanlar yalnızca bakılan, seyredilen objeler olmaktan çıkar, kendi bakışları olan özneler olarak ele alınır. Hayvanların özgürleşmesinde en önemli adımdır belki de bu; sayılarla belirtilen, insanların kendi faydalarına kullandıkları alanlara göre isimlendirilen ve sınıflandırılan bir “yığın” ve “sürü” olarak değerlendirilmelerine karşıt bir bakış açısı sunar. Bu bağlamda Animal Gaze “peki ya hayvanlar özgürleşmiş oldukları bir gelecekte kendi sömürülme geçmişlerine, tarihlerine baksalar ne olurdu?” diye sorar ve şöyle sürdürür; Biz, onların kendi geçmişleri ile karşılaşmaları ve bizim bugün halen onlara yaptıklarımızla yüzleşsek, kendimize bir de onların gözünden baksak ne olurdu?

Bu gelecek kurgusunda (insan dışı) hayvanlar, insanlar için varolan ve elverişli “doğal” kaynaklar (giyim, yemek, mobilya, ilaç vb) olmaktan çıkmıştır ve nihayet insanın hayvan sömürüsü arşivlere konmuş, sergilenmiştir. İnsan seyircinin bugünde baktıkları, gelecekteki hayvanların kendilerinin ya da atalarının yaşadıklarını görmeye gelmiş oldukları şeylerdir. Eski bir kesimhane arşivsel kalıcı bir sergi alanı olmuştur; amaç hayvanlara kendi geçmişlerini göstermektir. Bu esnada bizler (bugündeki sergi seyircisi olan insanlar) de hayvanların yüzleşmesine, bugünden dolaylı şekilde katılırız. 

Sergiyi gezen (gelecekteki) hayvanların oradan bugüne uzanan varlığı ilk olarak sadece birinci sergi odasında duyulan seslerle (hayvanların homurtusu, ayak sesleri) hissettirilir. Yüzleşme, önce insanın kendi gündelik ve sıradan hayat akışında unuttuğu, kanıksadığı, normalleştirilmiş şiddet ve sömürü kültürü ile karşılaşmasıyla başlar. Kanıksanan “şey”ler bizi bu odada gelecekten bir arşiv olarak karşılar. Yabancılaşma bu odada başlar ve ikinci odada bir yüzleşmeye dönüşür. İkinci odada “Encounter” isimli işte seyirci hem kendi yansımasını hem de gelecekte bu sergiyi gezen hayvanların silüetlerini görür. Şimdi ile geleceğin kavuşmasının ardından, karşı duvarda insan olmayan hayvanları bize (kameraya) bakarken buluruz. Bu ana dek saklanan hayvanlar ve bakışları, son aşamada insan hayvanının bakışıyla buluşur. 

Animal Gaze, sanatın süregelen hayvan sömürüsü hakkındaki sorumluluğunu da sorgular. Arşiv sergisi bağlamında düşünüldüğünde sanat her şey olup bittikten sonra mı gelir, normalleştirilmiş bir sömürü kültürünün eleştirisinde sanatçılar ve sanat kurumları ne yapmaktadır sorularını ortaya koyar. Bu sorular hem sanatın aktivizmdeki yerine hem de günceli barındırıp barındırmaması gibi konulara yöneltilmiştir.

Şimdi ile geleceğin birbirine girmesi, bu sömürü geçmişte mi kaldı sahiden yoksa tam da şu an kapıdan çıktığımızda halen sürüyor mu ve hatta bedenen hayvan parçalarını üstümüzde taşıyor, midemizde sindirmeye mı çalışıyoruz sorularını beraberinde getirirken, günlük hayatımızdan kesitler sunan tanıdık ama bu bağlamda bir o kadar tuhaf ve yabancı olan sanat eserleri, şimdi ile bireysel bir yüzleşmeyi amaçlar. Viktor Shklovsky’nin bahsettiği ostrannnie yani sanatın yabancılaştırma (defamiliarization) etkisi ile alışılmış olana yeniden ve bu kez başka bir gözle bakabilmemiz için bir zemin hazırlanmıştır.


Serginin “hayvan bakışı” (animal gaze) ile kastı, “hayvan” diyerek insanı ayırıp, insan olmayan her canlıyı bir çatı altında toplamak ve her bir canlıyı tek bir bakışla sınırlamak değildir. Aksine, kast edilen insan hayvanının bakışıyla, insan olmayan ve insan tarafından sömürülen hayvanların baktıkları (yani hayvan sömürüsü arşivi) ile karşılaşmasıdır. Bu yüzdendir ki birinci odada hiçbir hayvanın bize bakan gözleri ile karşılaşmamıza izin verilmemiştir. Senelerdir hayvanlarla bakışmış ve birlikte yaşamış olmakla birlikte, bu bakışmanın ve birarada olmanın aslında bir şeyi değiştirmediği (yani sömürü, objeleştirme ve küçümsemenin sürmesi), esas meselenin hayvana “nasıl” baktığımızla yani hangi algıyla (antroposentrik – insan merkezli- bakış ile veganizmdeki hayvanı birey olarak gören bakış farkına değinilmekte) baktığımızla ilgili olmasıdır. Derrida’nın karşılaşmasından hareketle; onların kendilerine özgü bakışlarının farkında mıyız yoksa onları sadece bakılan “şey”ler olarak mı görüyoruz? Kendimizi onların yerine koyuyor muyuz? Hangi hayvanları birey olarak kabul ediyoruz, hangilerini sayılarla ve beden parçaları ile anıyoruz?

Hayvanların insanlaştırılmasını (antropomorfizm) engellemek adına eserlerde insan dili yani yazılı ve sözlü dile mümkün olduğunca yer verilmemiştir. Elbette hayvanların sergi gezmesi fikrinin başlı başına hayvana insan özelliği atama olarak sayılabileceğinin de bilincinde olarak, bunu en aza indirgemek amaçlanmıştır. 

Burası, insanlar ve insan olmayanların, yani hayvan denerek aşağı görülen, ötekileştirilen ya da mitleştirilen, metafor olarak kullanılanların, iki farklı zaman boyutundan gelerek buluştuğu bir karşılaşma ve yüzleşme yeridir. 


*Animal Gaze, Ece Nada’nın Koç Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat alanında yazdığı yüksek lisans tezinin bir parçasını oluşturmaktadır.

***

The idea for the exhibition Animal Gaze emerged with the imagination of a trial under the name of “crimes against animals”. A speculative future followed this idea, resulting in an indirect encounter and confrontation with the concept of an “exhibition within an exhibition.”

Jacques Derrida talks about his encounter with a cat in his book The Animal That Therefore I am. He realizes that the cat is looking at him as much as he is looking at the cat, and he starts to think about the gaze of animals directed at us, which has been ignored in the history of philosophy. Realizing that animals also have their outward gaze that we do not know very well and perhaps will never know for sure leads us to a branching chain of thought. In this case, animals are no longer objects to be looked at; they are treated as subjects with their own gaze. This is perhaps the most crucial step in the liberation of animals; it offers a contrasting view of how people are treated as a "heap" and a "flock" denoted by numbers, named and classified according to how humans exploit them. In this context, Animal Gaze asks, “What if animals looked at their history of exploitation in a future where they were liberated?” and continues: What would happen if we confronted the animals learning about their own past and what we still do to them today; what if we looked at ourselves through their eyes?

In this speculative future (non-human) animals are no longer “natural” resources (for clothing, food, furniture, medicine, etc.) for humans, and human exploitation of animals has become an archive and is being exhibited. Today, the human audience is looking at what animals from the future have come to see, their past, and what their ancestors have been through. A former slaughterhouse repurposed as a permanent exhibition space; the goal is to show animals their own history. Meanwhile, we (the people who are today's exhibition audience) participate indirectly in the future confrontation of animals today.

At first, the existence of the (future) animals visiting the exhibition with us is hinted at through the sounds (grunts and footsteps of animals) in the first room. The confrontation begins with encountering the normalized violence and exploitation that people have forgotten and taken for granted in their daily and ordinary life flow. The "things" taken for granted welcome us in this room as an archive from the future. Alienation begins in this room and turns into a confrontation in the second room. Faced with the artwork titled “Encounter” in the second room, the audience sees both their own reflection and the silhouettes of animals visiting this exhibition in the future. After the present meets the future, we find non-human animals on the opposite wall (the camera) looking back at us. The animals and their gazes, which have been hidden until this moment, finally meet the gaze of the human animal.

Animal Gaze also questions the responsibility of art for the ongoing exploitation of animals. In the context of an archive exhibition, it asks if the art arrives at the scene only after everything has happened. It raises the question of what artists and art institutions are doing or not doing in the criticism of a normalized culture of animal exploitation. These questions are directed to address the role and place of activism in art and whether art contains the contemporary or which contemporary issues it chooses to include and exclude from its agenda.

The interweaving of the present and the future, the shifting of temporality brings up questions such as; is this exploitation really a thing of the past, or is it still going on right now when we step out the door? Are we carrying animal parts on us right now, are we trying to digest them in our stomachs? The artworks that typically seem somewhat familiar to us, create an uncanny feeling in the context of an archive of exploitation and aim to bring about a personal confrontation. Defamiliarization plays a central role and asks to look at the “normal” again from a different perspective.

In the context of this exhibition, the “animal gaze” does not intend to separate human beings by separating the remaining animals and gathering them under one roof that is "animal", limiting them to a single gaze for each living being. Instead, what is meant by “animal gaze” is the encounter of the human animal’s gaze with what the gaze of non-human animals is directed at; the archive of animal exploitation. For this reason, we are not allowed to meet the eyes of any animal looking at us in the first room. Although we looked at each other and lived together with animals for years, this did not make a change. It is because the main issue is how we look at animals; is it anthropocentric, or do we consider each animal as an individual (as argued in veganism)? Do we give recognize their individual gazes? Or do we still consider them as things to be gazed at? Do we put ourselves in their shoes (or paws, claws)? Which animals do we recognize as individuals and which ones do we mention with numbers and their body parts?

To abstain from anthropomorphism (giving human qualities to animals, humanizing animals), human language (written and spoken language) was avoided in the artworks as much as possible. Being aware that animals visiting an exhibition can be considered as assigning human characteristics to animals, we sought to keep it at a minimum. 

This is a place of encounter and confrontation where humans and nonhumans (animals who are marginalized, objectified, mythologized, and used as metaphors) arrive from two different dimensions of time.

 

Eserler: 

Encounter series (Karşılaşma serisi), yerleştirme, 2023 / Ece Nada 

Bu sergi için üretilmiş olan “encounter” yani “karşılaşma” üçlemesi isminden de anlaşılacağı gibi bir karşılaşmayı amaçlar. “encounter_the mirror” (karşılaşma_ayna) ayna görünümü verilmiş video enstalasyonu, bakan insan seyircinin kendi yansımasını gelecekte bu sergiyi gezen hayvanların silüetleri içinde gösterir. Sergiyi birlikte ziyaret ediyormuş hissi verirken, günlük rutinde akla gelmeyen “öteki” hayvanları ve onlara biçilmiş olan günümüz gerçekliğini, sömürüsüz ve özgür bir gelecek ihtimali ile hatırlatmayı amaçlar. Dokunamadığımız ama varlıklarını hissettiğimiz hayvanlar hep oradadırlar; günümüzün arşivinde, ve sömürüsüz bir gelecekte.  “encounter_the archive” (karşılaşma_arşiv) internet üzerinden kolayca satın alınabilen bir takım araçlar (suni dölleme tüpü, eldiveni, hayvan damgaları, elektrikli boynuz yakıcı, dana süt emme önleyici, hayvan şok cihazı, gibi) ve hayvancılık pratikleri (suni dölleme, annelerinden ayrı tutulan buzağıların biberonla beslenmeleri) yerde, krem rengi bir masa örtüsünün üzerinde, kağıda basılı arşiv parçaları olarak bize sunulmuştur. Özellikle yerde konumlanmış olması, serginin gelecekteki hayvanlar için yapılmış olduğunu hatırlatır; tavuk, kuzu, koyun ya da inek gibi hayvanların daha rahat erişebileceği bir alanda durur. İnsan ziyaretçilerin yere eğilerek normalde göz hizasında olmayan bu arşive bakması amaçlanmıştır.  “encounter_the dishes” (karşılaşma_bulaşıklar) yine rutinden bir parça olarak kanıksanmış ve artık fark edilmeyen, tabaklarımızdaki, marketten aldıklarımızdaki hayvan sömürüsünü konforlu ve belki de önemsiz gibi görünen bir yerden hatırlatır; lavabo kenarında biriken “yiyecek” kalıntısı bulaşıklarda. Tüketilmiş, lavabo giderini ya da çöpü boylayacak olanların geçmişine, hayvanlara ve onların yiyecek içecek nesneleri haline gelişlerine işaret eder. Bu anlamda, Carol J. Adams’ın “kayıp gönderge” (absent referent) terimine atıfta bulunur. Yiyecek, içecek, giysi gibi nesnelere dönüştürülen ve bu esnada bireylikleri yok edilen hayvanları, kaybettirilen özneleri hatırlatır, bir karşılaşmaya davet eder.   

Sanat Sömürü Arşivi, çizim ve kolaj, 2023 / Emin Çelik

Eser, hayvan bedenleri kullanılarak üretilen sanat eserleri üzerinde durarak, bu eylemleri arşivlemeye çalışır. Bu arşivi direkt izlerden değil de bu izlerin muğlaklaştırarak kurar. Katmanlı bir kolaj oluşturup, geçmişte işlenen suçların izlerini formlaştırmaya çalışır. Koyun Saymak, yerleştirme, 2023 / Emin Çelik   Form ileri bir tarihte, koyunların bakışından yola çıkarak, koyunlar ile onların bedenlerini sömüren insanların arasındaki ortak bilinci göstermeye çalışır. "Koyun saymak" olarak insanların rüyalarına sızan formlar, huzur vaadi ile gelen rahatsızlık şeklinde bu ortak bilinçte görselleşiyor. Eser, fail ile maktul arasındaki ortak virtüel dünyanın formunu oluşturma çabasındadır.   

Envanter, Video yerleştirmesi, 2023 / Engin Arer 

Kasap kağıdının iç yüzeyine yansıtılan video, başka bir videonun kesimhanedeki cansız hayvan bedenlerine yansıtılmasından oluşmaktadır. Her yansıtılan video, yansıtıldığı yüzeyin bir önceki aşamasını temsil etmektedir. Böylece; geçmişin geçmişinin geçmişi, geçmişin geçmişi ve geçmiş arasında bir zaman atlaması oluşturulmaya çalışılarak, günlük hayatta görülmeyen veya görmezden gelinen bağlantılar tekrar kurulmaya çalışılmaktadır. Hayvanın hayattaykenki hali, öldürüldükten sonraki hali ve tabakta sofraya gelen hali aslında aynı orjine sahipken, kasten veya farkında olmadan kopan aradaki bağ tekrar canlandırıldığında, hem gelecekteki hayvanlar için arşivsel bir değer, hem de günümüzdeki insanlar için bir hatırlarma belgesi olma niyeti taşımaktadır. Envanter, Fransızca’daki “ayrıntılı mal listesi” anlamına gelen inventaire kelimesinden gelmektedir. İngilizce’de çiftlik hayvanları da “canlı stok” anlamına gelen livestock kelimesiyle tanımlanır. Canlı varlıkların hayvancılıkta kullanılan bu terimlerle tanımlanmasının, aradaki bu bağın kopmasının bir sonucu mu, yoksa sebebi mi olduğu konusunda da, eser adıyla bir soru sormak istenir.    

Look Again (Tekrar Bak), video, 2023 / Havva Zorlu 

İnsanlar için bir kaynak statüsüne indirgenmiş; insan dışı hayvan yüzlerinin kaydı ile hazırlanmış video kolaj.  Bu çalışmada, hâkim kültürün normlarıyla çerçevesi çizilmiş hayvan sömürü sisteminde esaret altında yaşam süren hayvanların izleyiciye bakışlarına odaklanılmıştır. Gerçek görüntüler içeren videonun amacı, diğer tüm sergi işlerinde özellikle kaçınılan, izleyicinin hayvanlarla yüz yüze gelmesini (animal gaze) en sona bırakarak seyirciyi sömürünün son bulduğu kurgu gelecekten günümüze; günümüzdeki hayvanlara getirir.    İnsan türünün günlük yaşamında yiyecek, kozmetik, tekstil, eğlence gibi çeşitli sömürü biçimleri ile aslında çok yakın temasta olduğu hayvanlarla arasındaki farkında olmadığı ilişkiyi ortaya çıkarması için bir karşılaşma fırsatı sunar. Tekrar bakıldığında bu kez numaralandırılan ya da yemek olarak görülen değil, birey olan hayvanlarla göz göze gelinmesi amaçlanmaktadır.   

Dana Etinin Bölümleri, branda üzerine karışık teknik, 2023 / Kübra Ateş 

Bu çalışma, kasaplarda hayvanların vücutlarının bölümlerinin nasıl tüketilebileceğine dair “bilgi” veren çizimler üzerinden insanların hayvan bedenine nesne olarak bakışı, hayvan bedenini parçalara ayırması, kendi dilinde isimlendirmesi, onun vücuduna yabancılaşması üzerinedir. Carol J. Adams’ın da açıkladığı üzere, sömürülen hayvanlar insanlar tarafından tüketim nesneleri haline getirildiklerinde, bu nesnelerde artık o canlı bulunmaz “kayıp gönderge” haline gelmiştir. İşaretlenmiş parçalar, öldürerek elde edilen bir savaş alanı, cansız bir ülke haritası gibi insan egemenliği altındadır. Haritalanarak tüketilen “parça”ların, bir canlı bireyin bütün halindeki bedeninden koparılmış bir parça olduğu gerçeğini hatırlatmayı amaçlar.  

1,2,3,4,5..., heykel, 2023 / Kübra Ateş   

Bu çalışma, canlıdan ziyade sektörde birer rakama, nesneye dönüştürülmüş, aynılaştırılmış, doğal yaşam alanlarından koparılıp birarada bitişik bir yaşama mahkum edilen, sürecin sonunda tüketilmek üzere öldürülen, binlerce hayvanı tasvir etmek için yapılmıştır.   

Labirent Faresi, stop-motion animasyon film, 2023 / Uğur Savaş 
 
Labirent Faresi, insanlar tarafından inşa edilmiş bir labirentte deneye tabi tutulan farelerin öyküsünü anlatır.  Farelerin günümüzde sömürüldükleri deney çeşitlerini seyirciye anlatmak yerine, bunu farelerin gözünden aktarma yolunu seçmiştir. Deney türleri farelere insanlar tarafından yapılmış tuzaklar şeklinde görünmektedir. Labirent, farelere eziyet etmek veya onları öldürmek için kurulmuş tuzaklarla doludur.  Art Spiegelman’ın Plutzer ödüllü ünlü çizgi romanı Maus’tan yola çıkılarak hazırlanmıştır. Nazi toplama kamplarında hayatta kalmaya çalışan bir Yahudi’nin hayatını anlatan çizgi roman, Nazi’leri Fare, Yahudileri ise kedi olarak çizmişti. Uzun bir geçmişe yayılan “Fabl” anlatım türü genellikle insanları bazı hayvanlara benzetme ve hayvanları insan metaforu olarak kullanma yollarına başvurur. Labirent Faresi ise farenin aslında gerçekte gördüğünü ve yaşadığını olduğu gibi anlatmaya çalışmıştır.  

Haliç Kongre Merkezi, yerleştirme, 2023 / Volkan Parlak 

Haliç Kongre Merkezi veya eski ismiyle Karağaç Mezbahası veya Sütlüce Mezbahası, İstanbul'da hayvan kesim işlemlerinin hijyenik bir biçimde yapılmasını ve denetlenmesini sağlamak amacıyla 1923 yılında açılmıştır. Vedat Tek mimarlığında açılan mezbaha 1985 yılına kadar İstanbul’un en büyük hayvan kesim tesisi olarak kullanılır. 1985 yılında hayvan kanlarının Haliç'e akmasından dolayı Haliç’i kirlettiği için faaliyetleri durdurulur. 1997 yılında kültür merkezine dönüştürme  gündeme gelir. 2009 yılında Haliç Kongre ve Kültür Merkezi olarak 5. Dünya Su Günü Konseyi ile birlikte kongre merkezi olarak kullanıma açılır. Mekanın rölöveye benzer mimari çizimleri aydınger rulo üzerinde sürekli dönmektedir. Kağıdın konveyör sistemi gibi sürekli dönmesi, post-fordizm ile hayatımıza giren üretenin de ürün olarak tüketildiği sisteme benzemektedir. İnsanların ve insan dışı hayvanların ürün olarak görüldüğü geç kapitalist dönemde her şey rahatlıkla tüketilebilir olmuştur. Mimari bir mekan da ufak değişikliklerle tekrar tekrar tüketilebilir.  Mekanın hafızasında bulunan mezbaha fotoğrafları köle kampları, çalışma kampları, şantiyeler ve holokost kamplarındaki yapılarla benzerlikler taşımaktadır. Hayvanların kullanılmasının normalleştirilmesi eskiden köleliğin normalleştirilmesi ya da holokostun normalleştirilmesi ile paraleldir. Mezbahanın kültür merkezine dönüşmesi mekanın hafızasında bulunan katliama perde örter ve normalleşme süreci devam eder. Çalışma, mimari çizim yöntemi ile mekanın hafızasını kullanarak bir dönemin normali şimdinin karşıtı olduğumuz toplumsal kıyımları anımsatır.  

Anne, hareketli heykel, 2023 / Volkan Parlak 

Süt, dişi memelilerin yavrularını beslemek için memelerinden gelen, besin değeri yüksek olan beyaz bir sıvıdır. Sütün oluşması için annenin hamile kalmasına, doğurmasına ve yavruyu besleme ihtiyacının oluşması gerekir. İnsanların tüketmesi için üretilen sütlerden daha fazla kar elde etmek için bu adımları olabildiğince hızlı geçiştirirler. Süt endüstrisi yavruyu doğar doğmaz annesinden ayırır ve bir kafese kapatıp yapay mama ile besler, böylece anneden daha fazla süt alabilmektedir. Ancak daha fazla “verim” almak isteyen kapitalist sistem elinde bulundurduğu teknolojiyi hayvan sağlığı için değil daha çok kar elde etmek için kullanır. Modern süt endüstrisinde kullanılan döner süt sağım sistemleri bunlardan biridir. “İş verimliliği” odaklı bu sağımhanelerde sağıcı, başlıkları takar, inekler ise döner platform üzerinde sürekli ve sabit hızla ilerleyerek sağıcı önüne gelirler. Sağıcı, daha güvenli bir şekilde sadece sağıma odaklanabilir. Başlıklar arası yürüyerek vakit harcamaz, platform hızı, sağıcının hızına ve ineklerin sağım süreleri ve verimlerine göre ayarlanabilir. Böylece fabrika sahibi maliyeti düşürerek daha az çalışma ile daha fazla ürün alabilmektedir.  Bu döner sistemde kullanılan hayvanların her birinin anne oldukları, kendi yavruları için ürettikleri sütlerini kendi yavrularına veremediklerini, hatta yavrularını bir daha hiç görmediklerini, bir metrelik alandan başka hayatları olmadığını unutmamak gerekir. Bu sistemlerde yüzü gülen sadece patron olur. Platform döndükçe sömürü artar, sömürü arttıkça kar oranı artar.

 

Biyografiler: 

Ece Nada: İstanbul doğumlu sanatçı, küratör ve araştırmacı. İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans eğitimini onur öğrencisi olarak bitirdi. Karşılaştırmalı Edebiyat alanında yaptığı yüksek lisansını Koç Üniversitesi’nde tamamlamak üzere. Araştırma, düşünme ve üretim pratiğini son yıllarda insanlardan insan olmayan hayvanlara yöneltti. Bu süreçte, eleştirel hayvan çalışmaları (critical animal studies) odaklı yüksek lisans tezinin bir parçası olarak Animal Gaze/Hayvan Bakışı sergisini kurguladı. Hayvanların güncel görsel ve yazılı kültürde temsiline eleştirel olarak yaklaşarak, insan merkezli algımızın kırılması, posthuman (insan ötesi) ve vegan anlatılar kurma, sergileme ihtimalleri yanısıra hayvan ontolojileri üzerine çalışmaya devam ediyor. Akademik araştırmaları ve sanatsal üretimleri ile eleştirel hayvan çalışmaları ve eko-eleştiri alanlarına katkıda bulunuyor.

Emin Çelik:  Üretimleri genel olarak heykel, enstalasyon ve video odağında olan sanatçı, çalışmalarında belirli bir temadan çok genelde uzlaşmazlıklar peşindedir. Estetik potansiyeli, uzlaşı ilişkilerinden arınmış veya o arınmaya işaret eden, bir çatlaktan sızan alanlarda arar. Üretimlerinin ana ekseninde bir sistemin çözümü ve o sistemin çerçevesinden taşma hedeflenir. Çalışmalarında genelde bir arşivci gibi hareket eder ve topladığı belgeler ile alternatif bir kütüphane oluşturmaya çalışır. Çalışmalarının yanı sıra odağında arşiv olan çeşitli belgeseller de çekmiştir.           

Engin Arer: İstanbul doğumlu sanatçı, lisans eğitimini mühendislik alanında tamamlayıp, teknik altyapı ile bilişim alanında çalıştıktan sonra, bilgisayar destekli interaktif video art/oyun tasarımı ve müzik gibi dijital sanatlara odaklandı. Özellikle algının göreceliği ve nasıl manipüle edilebileceği üzerine araştırmalar yaparken, paralel distopik dünyalar yaratarak, geleceğe dair insan ve insan olmayan tüm özneleri kapsayan kurgular üretiyor. Sanatsal üretimleri arasında interaktif (işitsel ve diğer duyusal) ve reaktif 2D/3D, gerçek zamanlı deneyimler, deneyler, videolar ve enstalasyonlar yer alıyor.   

Havva Zorlu: Antalya doğumlu fotoğrafçı ve hayvan foto muhabiri (animal photojournalist). Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf bölümünde lisans eğitimini tamamladı. İnsan merkezli dünyamızdaki hayvan sömürüleriyle karşılaştıkça hayvan özgürleşmesi için aktivizm üretmenin gerekliliğinin farkına vardı. 2021 yılında hayvanların insanlar tarafından esaret altına alınan yaşamlarını görmek ve görünür kılmak için görüntü üretmeye başladı. 2022 yılında süt çiftlikleri ve inek mezbahasında gerçekleştirdiği fotoğraf projeleriyle hayvan foto muhabirliği ajansı We Animals Media’nın katılımcı ekibine dahil oldu. 2022 yılında hazırladığı “Vegan Aktivizm ve Hayvan Foto Muhabirliği” başlıklı lisans tezi kapsamında “SÜT” adlı fotoğraf sergisi gerçekleştirdi. 2022 yılı Kurban Bayramı’nda hayvanların yaşadıklarına görünürlük kazandırmak için We Animals Media ile ortak bir proje hazırlayarak İzmir’in çeşitli bölgelerinde bayram sürecini fotoğraf ve video ile belgeledi. Fotoğraf alanındaki çalışmalarına belgesel fotoğraf ve deneysel görüntü üretme teknikleriyle devam ediyor.   

Kübra Ateş:  Bolu doğumlu sanatçı, lisans eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Sahne Dekorları ve Kostüm üzerine tamamladı. 2014 yılında psikoloji, dekor ve oyun kurma pratiği ile ortak hazırladığı bir projede çoklu kişilik bozukluğuna dair yaptığı enstalasyon çalışması ile mezun oldu. Bir süre çeşitli tiyatro ve sinema projelerinde kostüm, makyaj ve dekor tasarımı yaptı. 2016 yılında Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar bölümünde yüksek lisans programına başladı. 2019 yılında “Sanat Eserlerinde Melankolinin Biçim ve İçerik açısından İncelenmesi” başlıklı tez ile mezun oldu. Melankoli ile ilgili bir sergi açti. Kent yaşamı, mimari, psikoloji, kent yaşamında bireyler, hayvan hakları ile ilgili resim, kolaj, fotoğraf, heykel, maket çalışmalarını sürdürmektedir. Aynı zamanda 2014’ten bu yana Vakko Erkek Bölümü Görsel Düzenleme Yöneticisi olarak çalışmaktadır.  

Uğur Savaş: Hatay doğumlu sanatçı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Heykel bölümünde lisans eğitimini tamamladı ve ahşap malzeme üzerine uzmanlaştı. Bu yıllarda birçok karma sergiye ve çeşitli heykel sempozyumlarına katıldı. 2011 yılında aynı üniversitede ve bölümde yüksek lisansına başladı. Bu dönemde heykelleriyle animasyon yapmak üzere çalışmalarına başladı ve yüksek lisans tezi "Canlandırma Heykel: Heykel ve Animasyonun Ortak Noktaları Üzerine Bir Deneme"yi bitirerek 2015 yılında yüksek lisansını tamamladı. 2015 tarihli "Canlandırma Heykel" isimli eser metninden yola çıkarak animasyon ve heykeli bir arada kullandığı eserler üretmeye başladı, çeşitli film festivallerine katıldı. Desenler çizerek oluşturduğu öyküleri, kendi yaptığı grotesk heykellerle inşaa ederek stop-motion filmler çeken multi-disipliner sanatçı, kendi atölyesinde heykel ve animasyon film çalışmalarını sürdürmekte.     

Volkan Parlak: Samsun’da yaşayan ve üreten sanatçı, lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünden 2018 yılında mezun olarak tamamladı. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyoloji bölümünde ikinci lisans eğitimini aldı. 2020 yılında başladığı Resim bölümündeki yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Hegomanya kavramı üzerine inşa ettiği çalışmalarıı; hafıza, mülkiyet, güç, iktidar, sınıf, mücadele gibi kavramları içine alarak gelişmeye devam ediyor. Çalışmalarında genel olarak geleneksel mimari çizim tekniklerini ve haritaları kullanmayı tercih ediyor, fakat işin seyrine göre mekana ve kavrama uygun malzemeler de kullanıyor.

 

Lütfen önceden kaydolunuz.


Öğrenci
Mezun
Evet
Hayır